Doğa Fotoğrafçılığı Etiği

16424318-8925-40be-9838-87efbee0176fDoğa her zaman biz doğaseverler ve yaban hayat fotoğrafçıları için huzur bulma yeri. İnsan etkisinin en az, ancak biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu doğal alanlarda bulunmak; yaban hayatı doğal yaşam alanlarında izlemek ve görüntülemek büyük bir haz verir bizlere. Öte yandan, elde ettiğimiz görüntülerin bazen canlılar açısından, belki o an fark etmediğimiz büyük bedelleri olabilir. Sahada yapılan çekimlerden sonra görüntülerimizi film üzerine veya hafıza kartına aktarıp mutlu bir şekilde evlerimize döneriz. Sonrasında sabırsızlıkla sonuçlara bakar; onlarca, yüzlerce kareden en iyilerini seçer, bunları büyük bir mutlulukla izler ve sevdiklerimizle paylaşırız. Bazen dergilerde veya web sitelerinde yayınlarız. O zaman bizden mutlusu yoktur. Ancak, fotoğraf çekimi sırasında yaban hayat ve doğal yaşam alanları üzerinde yarattığımız etkinin farkında olmayabiliriz. Belki görüntülediğimiz canlıyı ısrarlı bir şekilde kovalamış ya da kuluçkadaki ebeveynleri anlamsız bir şekilde ürkütmüşüzdür. Ya da fotoğraf çekme uğruna, avını yakalamak için son enerjisini kendisine saklayan bir canlının takatini tüketmesine neden olmuşuzdur. Ya da kışın buz tutmuş gölün ortasındaki sukuşlarını kaçırarak, civardaki tek dinlenme yerlerinden etmişizdir… Bu sorgulamaların ve etik tartışmaların yakın zamanda başladığını ve yeni bir konu olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Öncelikle, bu konuların doğa korumacılığın dünya ölçeğinde tartışılmaya başladığı 1970’li yılların başından bu yana sürdüğünü ve zaman içinde şekillendiğini vurgulayalım. Artık doğa fotoğrafçılığı kuralları genel kabul görmüş durumdadır ve akl-i selim tüm korumacılar, çevreciler ve yaban hayat fotoğrafçılarının uydukları törel ilkeler haline gelmiştir. Bir yaban hayat fotoğrafçısının kendi fotoğraf tatmini için farkında olarak veya olmayarak, zaten gittikçe kaybolan doğal yaşam ortamları ve yaban hayata olumsuz etkide bulunması olmayacak bir şey değildir. Bunu eski bir Fahri Av Müfettişi kimliğim ve 22 yılı geçkin doğa fotoğrafçısı deneyim ve bilgilerimle rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca yabancı araştırmacı ve fotoğrafçıların makaleleri de yazımda aktaracağım prensipleri kuvvetle desteklemekte.

Doğa / Yaban Hayat Fotoğrafçılığının Olumlu ve Olumsuz Katkıları

Aslında hiç birimizin yaban hayat fotoğrafçılığı gibi güzel etkinliği gerçekleştirirken doğal yaşam alanlarına ve barındırdığı yaban hayata kasıtlı zarar verme gibi bir düşüncesi olmadığından eminiz. Ülkemizde son 4 yılda ciddi artış gösteren yaban hayat fotoğrafçılığı ve özellikle kuş fotoğrafçılığı gurur verici bir olgudur. Türkiye’de kuş gözlemcisi sayısı 1000 in oldukça üzerine çıkmış, kuş/yaban hayat fotoğrafçısı sayısı ise 1000 seviyesine yaklaştı. Bu sayılar her geçen gün artma eğiliminde. Özellikle bilim camiasına ve koruma amaçlı projelere yaptıkları katkıları düşünürsek yaban hayat fotoğrafçılığı ve doğa fotoğrafçılığı eşsiz birer araç. Örneğin, kurumakta olan bir sulak alan ya da gölün kıyısındaki drenaj kanalı fotoğrafı bir derneği harekete geçirebilir. Hatta ilgili resmi kurumun kararlarına yön verebilir.

Farkında olmadan fotoğrafladığımız bir bitkinin aslında nokta endemiği bir canlı olması ve bu yüzden o alanın Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları’ndan birisi olmasına katkıda bulunmamız mümkün olabilir. Ya da nesli azalan bir kuş türünü fotoğraf makinemizle saliseler içinde dondurarak kuşun dağılım haritasını güncelleyebiliriz. Buna benzer birçok olumlu örneği gördük, görmeye de devam ediyoruz.

Yaban hayat fotoğrafçılığının katkısını gösteren en çarpıcı ve güzel örneklerinden bazıları; Kuş Araştırmaları Derneği’nin “Akbabalar Bilgi Dosyası “ (2005) yayını ile Doğa Derneği’nin “Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları” (2006), Sualtı Araştırmaları Derneğı’nin “Akdeniz fokunun önemi ve Türkiye’de korunması” (1998) ve Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “Çevre Penceresinden Türkiye” adlı (2007) kitapları. Ayrıca, http://dogalhayat.org www.trakus.org www.trakel.org www.tramem.org fotoritim eFotoğraf dergisi ve www.fotokritik.com sitelerindeki doğa ve yaban hayat fotoğrafları (rahatsızlık verilerek çekilmiş olan yuva ve yuvada yavru fotoğrafları hariç), en hafif anlamı ile toplumumuzda doğa ve yaban hayatı sevgisini artırmaya azımsanmayacak katkılarda bulunduğu kesin. Bunlar yaban hayat fotoğrafçılığının bilime ve doğa korumaya olumlu etkileri. Ancak yaban hayat fotoğrafçılığını icra ederken, gerek doğa korumaya katkısı olsun gerekse olmasın, bir şekilde yaban hayata zarar verebileceğimiz gerçeğini de yadsımak çok yanlış olacaktır. Unutmamak gerekir ki, bizlerden biri yaban hayata olumsuz bir etkide bulunursa bunun o anlık etkisi 1’dir. Ancak yanlış yapan birini örnek alan onlarca hatta yüzlerce yaban hayat fotoğrafçısının aynı görüntüyü alma arzuları, bu etkinin 10’la hatta 100’le çarpılması anlamına gelecektir. Bizler bilinçli yaban hayat fotoğrafçıları olarak bu anlamda büyük sorumluluk üstlenmiş bulunmaktayız. Keza nasıl bizlerin o nadir görüntüyü alma hakkımız varsa, aynı şekilde arkamızdan veya yanımızdan gelenlerin de o nadir anı yakalama ve alma hakkı olacaktır. Biz zarar verme pahasına da olsa etkileyici ve nadir bir fotoğrafı çekip, belli ortamlarda paylaşıp yayınladıktan sonra, diğer yaban hayat fotoğrafçılarına “lütfen o nadir canlıyı fotoğraflamaya çalışmayın, rahatsız olabilir” deme şansını yitirmişizdir. Çünkü diğer alanlarda olduğu gibi bu konuda da toplumda hepimiz eşit haklara sahibiz. Kimsenin kimseden önceliği veya üstünlüğü yok. Ve hiçbirimiz başkalarına “ben o nadir canlıyı yuvasında fotoğrafladım ama sen fotoğraflama” şeklinde telkinde bulunamayız.

Bu çerçevede, yaban hayat ve daha genel anlamda doğa fotoğrafçılığının henüz yeni geliştiği ve özellikle 2004’den sonra atağa kalktığı ülkemizde, fotoğrafçılara bu işi doğal yaşama ve ekosisteme zarar vermeden yapmalarını kuvvetle tavsiye ederim. Yukarıda aktarmaya çalıştığım gibi, doğru şekilde icra edilen yaban hayat fotoğrafçılığının doğal alanları koruma, doğadaki canlıları kitlelere tanıtma, nesli azalan canlılar hakkında bilinç yayma gibi oldukça pozitif katkıları vardır. En ideali, mevcut bir doğa koruma/araştırma projesinin ekibine fotoğrafçı olarak dahil olmak ve zaten alanda bulunacak araştırmacıların yanında en az etkiyle görüntüleme avantıjını kullanmak olacaktır. Ben yaban hayat fotoğrafçılığı yaşantımda bunu çok büyük oranda uyguladım. Böylece hem araştırmalara hem de doğa korumaya katkım oldu. Kısacası, çok sevdiğim bu işi yaparken mümkün olduğunca toplamda sıfır ya da çarpanda 1 etkisine yaklaşarak varlığımdan kaynaklanacak etkimi olabilecek en aza indirmeye çalıştım.

Doğa, yaban hayat veya kuş fotoğrafçılığında temel olan şu olmalı: Obje olan yabani canlılın ya da hedef alınan türün yaşam şekline özellikle üreme döneminde rahatsızlık verme seviyesine ulaşmadan, hedefteki canlının dünyasına sadece “gözlemci” olarak katılmak ve “rahatsızlık katma etkisi” yaratmadan belgelemek. Kısacası, tüm doğa araştırmacıları, fotoğrafçıları veya belgeselcileri doğal süreçlere rahatsızlık verici müdahil olmamalı, ancak doğal yaşamın, doğal süreçlerin yansıtıcısı, gözlemcisi olmalı, dolaylı veya doğrudan olumsuz etkide bulunmadan sadece fotoğraflamalıdır. Eğer yaban hayat fotoğrafçısı olarak bizden kaynaklanan olumsuz bir etki hissedersek ne yaptığımızı dönüp düşünmeli ve sorgulamalıyız. Zira kişisel başarılar veya keyif amaçlı eylemler, doğanın kendisinden, hele nesli azalan canlılardan daha önemli değildir! Doğa zaten bu yüzden yok olmuyor mu?

Doğa / Yaban Hayat Fotoğrafçılığı Temel Prensipleri

Yukarıda aktarmaya çalıştığım bu etik kavramı hayata geçirmek için evrensel olarak algılanabilecek kuralları şu şekilde özetleyebilirim;

1- Bulunduğunuz ortamı ve içindeki canlıları, hatta belli bir tür hedefiniz varsa hedefteki canlı veya canlıları tanıyın, davranışları, yaşam döngüleri hakkında iyi bilgi edinin.

2- Elde ettiğiniz bilgilere dayanarak, ortamda bulunan canlıların karakteri ve özelliklerine göre optimum mesafelerden çekim yapın. Bu mesafeyi obje olan canlının tepkilerine göre rahatlıkla kendiniz oluşturabilirsiniz. Durum gerektiriyorsa hiç yaklaşmayın.

3- Bütün canlıları, özellikle IUCN kriterlerine göre nesli tehlike altında olan canlıları (CR, EN, VU kategorilerde), ürkütmeden veya en az rahatsızlığa neden olarak fotoğraflayın.

4- Bir canlıyı fotoğraflamak isterken, canlı rutin davranışlarını keserse (örneğin besleniyorken yemeyi kesmesi ya da durduğu yerde alarm pozisyonuna geçmesi) rahatsız olduğa karar verin ve bu noktada durun. Duruma göre sakince geriye dönün. Mevcut ise daha uzun odaklı lens kullanarak çekimlerinizi yapmaya çalışın.

5- Uzun odaklı merceğiniz yoksa ve objeye uzak kaldıysanız, dürbün veya teleskobunuzu kullanarak “digiscoping” tekniği ile görüntü alın. Bu da mümkün değilse dürbün veya teleskobunuzla gözlem yaparak gözleminizi kayıt altına alın, verileri ise ilgili dernek, üniversite, araştırma enstitütüsü veya resmi kurumlara aktarın.

6- Yaban canlılarını kur yapma sırasında, yuvada, kuluçkada veya yavrulu halde görüntüleme düşüncenizi iptal edin ya da (bir aşağıdaki maddede örnek verildiği üzere) uygun bir durum yakalayana kadar erteleyin.

7- Üreme alanına kesinlikle sadece fotoğraflama amacıyla girmeyin.

8- Üreme alanlarında yapılan veya yapılacak olan bilimsel/akademik araştırmaları takip edin. Bilimsel/Koruma/Akademik temelli proje veya çalışma ekibine dâhil olabiliyorsanız ancak bu imkanı kullanarak üreme, yuva veya yavru fotoğraflama işini üstlenin. Bu durumda bilimsel ve/veya koruma amaçlı yapılacak bir çalışmaya entegre olarak olumsuz katma değer etkinizi en aza indirmiş olursunuz. Ancak unutmayın, konuya (üreyen çifte, koloniye veya yuvaya) araştırmacılardan daha yakında olmanız veya daha uzun süre alanda kalmanız bu avantajı yok edecektir.

9- Kendinizi ve ekipmanlarınızı beklenmedik durumlara göre hazırlayın. Böylece, ekipmandan veya araçlardan kaynaklanan olumsuz durumların süresini ve bölgede fazla zaman harcama olumsuzluğunu en aza indirmiş olursunuz.

10- Doğada her daim sessiz olmaya özen gösterin. Canlılara yaklaştığınızda veya yaşam alanlarına girdiğinizde aranızda sesli konuşmalar yerine kısık sesle konuşun veya işaretleşerek anlaşın. Mümkün olduğunca canlıları ürkütmeyin.

11- Doğaya uyumlu olun (sakin davranışlar, sessiz olma yanısıra görsel olarak göze batmayın). Gözlem ve fotoğrafçılık sırasında araziye uyumlu renklere sahip kıyafetler ve hatta mümkünse özel kamuflaj kıyafet ve malzemeleri kullanın. Özel fotoğrafçı gümeleri ve araçlardan fotoğraf çekme bazı prensipleri çiğnenememek kaydı ile önerilebilecek yöntemlerdir.

12- Araç içinde fotoğraf çekmek için yaban canlıları için hayati derecede önemli olan yaşam alanlarının kalbine araçlarla girmeyin. Üreme alanlarına hiç girmeyin.

13- Yaban hayata, yuvalara, üreyen çifte veya üreme kolonisine zarar verenleri gördüğünüzde uyarın. Uyarıya kulak asılmıyorsa Kara Avcılığı Kanunu ve Merkez Av Komisyonu Kararları’na dayanarak Çevre ve Orman Bakanlığı veya Jandarma yetkililerine haber verin.

14- Etik kurallara uyarak iyi bir vatandaş, bilinçli bir korumacı ve iyi bir doğa fotoğrafçısı olduğunuzu gösterin. Davranışlarınızla örnek olun.

Zaten günümüzde farklı açılardan büyük baskı altında olan yaban hayata, istemeden de olsa rahatsızlık verebilecek yaban hayat fotoğrafçılığıyla ilave bir baskı oluşturmayalım. Doğa fotoğrafçılığı yaparken belki olumsuz yöntem ve davranışlarımızı ilk bakışta hissetmeyebiliriz ancak daha sonra farkına vardığımızda o kareler içimizde vicdan azabı oluşturabilir.

Yazı ve fotoğraflar : Cem O. KIRAÇ

21 Mayıs 2013, Ankara